29 Ocak 2011 Cumartesi

hiyerarşinin hiyerarşisi !


Bu tasarım gerçekten mükemmel . Savaşın geçtiği yerler piyonların öldüğü savaş alanları çukurlar tepeler her şey oyunun ruhuna çok uygun . Şahın nerede mat olduğu bir ödlek gibi sarayında mı yoksa  savaş alanında mı, daha iyi görülebiliyor  : )  işte burda ..

24 Ocak 2011 Pazartesi

headache


poison


moon kill the sun



Görme Biçimleri - I


Geçmiş zaman : Gözler yalan söylemez …
Görme duyusuyla ilgili tıp fakültesinde öğrendiğim bilgi yaklaşık şöyleydi . Gözün içine ulaşan fotonlar  gözün arka yüzeyine , yani  retinada bulunan silindirik ve konik yapıdaki sinir hücrelerine değer, bu şekilde ışığın ve rengin algılanması başlar . Burada yer alan kör noktamızdan   gözün içine dağılmış tüm sinir hücrelerinin lifleri bir demet halinde  beynimize iletilir .  Görüntü retinamıza lensin biçimi nedeniyle ters olarak düşer, sağ soldur üst de alt .  Beynimizin  tam arka tarafında yani gözlerimizin bulunduğu bölgenin tam aksi tarafta oluşan görüntü ise yolculuğu sayesinde düzeltilir ve orada görüntü düz olarak görünür . Görme merkezimizde oluşan hasarlar gözlerimiz sağlam olsa da göremememize neden olur .  Buraya kadar gözün içinde olup bitenler fotoğraf makinelerinde görüntünün oluşumuna benziyor gibi duruyordu  .

 Bu arada ‘’Akıllı tasarım’’ cılar gözün  mükemmel bir şekilde tasarlandığını    iddia etmekteler.Bunun  tanrısal bir delil olduğunu ileri sürmekteler. Bunlara karşı çıkan Richard Dawkins ‘’Bu imkansız  , akıllı biri, görme makinesi planlarken  önde lens ortada karanlık kutu yapar da ,bilgiyi taşıyacak  kabloları duyarlı ekran arkası yerine önüne  yayar mı, ve bu duyarlı levhanın  tam göbeğinden kör bir alan oluşmasına neden olacak şekilde kabloları  bir demet yapıp işlemciye gönderirmiydi  ? ‘’ diye soruyor  .
 Bu kadar çok güvendiğimiz gözlerimiz, acaba bizi  gerçeğe ne kadar bağlıyor? 
 ''Proust bir sinirbilimciydi '' adlı kitabında Jonah Lehrer , Proust ve daha birçok yazar, şair,besteci hatta bir de aşçının,algı ve zihnin işleyiş mekanizmalarını bilimden çok önce sezişlerini anlatmış . Kitap tümüyle etkileyici . Fotoğrafın da resim sanatı gibi görme duyusuna hitab edişi nedeniyle zihin açıcı olacağını varsayarak Paul Cezanne bölümünü paylaşmak güzel olur diye düşündüm  . Üstelik bugün Cezanne’nın doğum günü ! Kitaptan birebir alıntı yapmak yerine de biraz araştırma yapıp akademik metinlere de bakıp bilgileri yeniden yorumlamaya çalıştım. Tabi okudukça  yeni ufuklar açılmaya başladı önümde .. Sanırım bu görme konusu burada bitirilecek gibi değil. Yazıyı  gittiği yere kadar devam ettirmeyi umuyorum . Çünkü daha Gestalt  , Proust ,  Güzelliğin tarihi, Picasso ve onlarca arkadaşı var ..
Başarısız bir ressamın öyküsü :
Paul Cezanne 1839-1906 yılları arasında yaşamış  izlenimcilerle kübistler arasında köprü oluşturmuş  bir ressam . Resimle ilgilenmeye geç başlamış . Daha çok şiir ve yazınla  ilgiliymiş gençliğinde.. Resme başladıktan sonra  Delacroix’ dan  oldukça  etkilenmiş . Emile Zola ile arkadaşmışlar.Bu ikisi hayallerini gerçekleştirmek, sanatlarında ilerlemek üzere Paris’e gelmişler . Burada akademi sınavlarında başarı sağlayamamış. Ama doğru bildiği yoldan yürümüş ve çizmeğe devam etmiş. Bir dönem Pissaro ile yakın dost olmuş, o dönemde izlenimcilik daha yeni oluşmaktaymış . Fırça kullanımı  değişmiş, kaba ve kalın  boya katmanları  yerine  ince üst üste aynı eğimle yerleşmiş fırça  darbelerine  yer vermiş resimlerinde .  Cezanne’ın resimlerini  Paris’deki hiçbir  sergi salonuna kabul ettirememiş. (Ta ki ölümünden bir yıl sonra Louvre müzesinin refüze edilen eserler salonu sergisinde sergilenene kadar . ) Resimlerini ( daha çok natürmort , meyveler  ) el arabasıyla Paris sokaklarında dolaştırıp manavlara satacak kadar zor zamanlar yaşamış . Bu arada kendini gerçekçi roman yazımına adamış olan  Zola arkadaşını L'Oeuvre adlı romanında başarısız bir ressam olarak  hikaye etmiş .  Bunun üzerine aralarında  büyük bir kırgınlık doğmuş.  Eski arkadaşlar uzun yıllar küs kalmışlar .   Cezanne  Provance ‘a dönerek yaşamının sonuna kadar burada  resim çizmeye devam etmiş. Burada sınırlı sayıda konuyla uğraşmış.
Cezanne’ın ressamlığıyla ilgili konuşacak kadar okumuş değilim, sanat tarihi hakkında da eğitimim yok. Genellikle ressamların eski çalışmaları (taklit dönemi ve birebir gördüğünü kağıda aktarma dönemi) diyebileceğimiz zamanlarına  ait çok az resmini izleyebildim  . İnternetten de olabildiğince fazla eserini izlemeye çalıştım (Wikipedia, Web Museum,  Google görseller vb). Bu durumda sadece çizimle ilgilenen biri olarak bu büyük ressama empati yapmaya çalıştığımda kendi aklımca bazı  noktalara vardım  .  Cezanne ‘ın desenlerinde , belli bölümleri içinde tutarlı oranlar olsa da çoğu zaman bir noktadan sonra açı kayması yada perspektifin değişmesine benzer ,  bütünlüğün takibini zorlayan bir durum ortaya çıkıyor. Hatta en eski çalışmalarında dahi  özellikle insan figürülerinde ve  hareketi  verirken  bu durum   gözlenebiliyor . Burada Cezanne ‘ın  perspektif , oranlar ve  gördüğünü kağıda geçirme noktasında bir kırılma yaşadığını tahmin ediyorum. Bu durumda yapacağı şey  ya  görme konusunu  kurcalamak ya da göz beyin el arasındaki koordinasyonun gizlerini çözmeye çalışmak olmalıydı ..   İşte Cezanne nasıl gördüğümüzü araştırmakla, belki de bilime en az  sanat kadar yol açmış oldu.   Zola yaşamının sonuna doğru Cezanne’ı küçümsediğini anlamış ama yine de ondan özür dilememiş. Zola’ nın ne yaptığı belli de Cezanne bize neyi göstermeye çalıştı?

Gözlerime inanamıyorum !
Düşünürsek eğer; göz sürekli hareket halinde olduğundan  (sabit bakarken bile kalp atımlarımız yüzünden sarsılırız ) baktığımız şeyi  sürekli üst üste binen perspektifi kaymış kesitler ya da renk kümeleri olarak görüyor  olmalıyız. Yani beynimize ulaşan görüntü akışı , sürekli net olmayan  bir görüntü sonucu almamıza neden olacakken ,cisimleri  nasıl bütünlüklü ve net konturlar halinde görebiliyoruz ?  
Cezanne ömrünün büyük bölümünde sınırlı sayıda konun resmini yapmıştı .  Natürmortlar ve  Sainte-Victorie dağı çevresindeki ağaçlık düzlük gibi. Mesela  narlı ve ayvalı  natürmortunda ortada duran  ayvanın  dış kontürü normalde devam etmesi gereken açıyla devam etmeyip  küreyi tamamalamadan kesiliyor . Burada perspektif kaymasını kullanarak cisimleri nasıl gördüğümüzle ilgili düşünmemizi sağlıyor Cezanne.
 Bence bu resimde kübizme bir köprü kurulmuştur artık . Cezanne  kübistlerin ve modern resmin babası olarak   geleneksel resmin ince ayrıntıcı tarzına sırtını dönmüş  gerçek ham görüntünün  ardına düşmüştür ..




Yaşamının son yıllarına kadar çizmeye devam ettiği Sainte -Victoire  dağını resmederken  tuvalin bazı bölümlerini artık  boş bırakıyor,sanat çevreleri  bunu neden yaptığını anlayamıyor ve eleştiriyorlardı . Halbuki o bir fırça darbesinin gerekli olup olmadığı üzerine saatlerce düşünüyordu . Çünkü Cezanne  beynin görüntüyü işleyerek düzelttiğini ve tamamladığını  fark etmişti! Dağ imgesinin oluşması için iki kırık gri çizgi yetip artıyordu bile.
Araştırmalar da gösteriyor ki biz aslında cisimleri ışık  ve renk kümeleri halinde görüyoruz ve zihnimizin bu görüntüleri  işlemesi sayesinde onları netleştirip  biçime sokuyoruz .  Bir anlamda,  gördüğümüzü düşündüğümüz şeyleri aslında  tahayyül ediyoruz !
Son yıllarda yapılan çalışmalarla görme duyumunun incelikleri ortaya konmaya başlandıkça retinaya ışık düşmesinin görme algımızın sadece başlangıcı olduğu bundan sonra algının zihin tarafından resmen yönlendirildiğiyle ilgili bulgular netleşmiş. Anlaşılan o ki, retina da oluşan ters görüntüyü iletecek  sinir liflerinden oluşan demet, önce bir çekirdeğe uğruyor burada renkle ilgili kablolar ve ışıkla ilgili kablolar ayrı merkezlerde işlem görüp beynin arkasındaki görme merkezine  iletiliyor . Bu alan katmanlar halinde dizilmiş işlem merkezlerinden oluşmakta. Oksipital lobda( görüntü, her bir foton için birer nokta olacak şekilde değil  de ,eğri ve düz çizgi birimleri halinde algılanıyor.

Dikey harekete  mükemmel yanıt veren  beyin nedense yatay çizgilere neredeyse hiç tepki vermiyor .  Bu arada V   ( visual korteks ) olarak tanımlanan   5 görme  bölgesi var beynimizde . Örneğin biz fotoğrafa bakarken odaklanmış dikkatimiz, spot ışığı gibi görüntüdeki objelere yöneltilir. V1( Primer görme ) alanında dikkatimizin odaklandığı görüntü, farklı açılardan farklı kortikal görsel alanlarda işlenir ve bu alanlarda aktif nöron gruplarının oluşturduğu bir kalıp ortaya çıkar. Eğer bu  kalıp depoladığımız bir bellek kalıbına benziyorsa objeyi tanırız.
Görme işlevi sırasında ilgili tüm görsel alanlar arasında ileriye ve geriye doğru sürekli bir aktivasyon söz konusudur .  Bu alanlar, objenin zeminle ilişkisi, hareketi ve hızı ile bilgiyi değerlendirirken ne olduğunu da belirlemeye çalışır . Bağlantılı paralel sistemlerde, sistemlerin tek başlarına ortaya çıkaracakları bütünden farklı bir bütün elde edilir. Görsel sistemimiz, çeşitli alanlardan gelen informasyonu basitçe toplamadığı gibi, görsel uyarıyı kodlarken,  uyarıyı oluşturan parçalara sadık kalmaz. Görme alanındaki tamamlanmamış sınırlar ve  alanlar, beyin tarafından doldurulur. Örneğin kör nokta zemin olarak algılanır. Bu olay şekil tanımada önemlidir. Tamamlanmamış bir şeklin beyin tarafından algılanması için eksik bölgelerin doldurulması gereklidir. Bu da aktivasyonun uyarı almayan bölgelere yayılması anlamına gelmektedir. Ancak birbiri ile bağlantılı sistemlerde böyle bir işlem olasıdır. Böylece beyin sınırlı bir informasyonu global hale getirebilmektedir.
Gözlerimiz, görülenin kusursuz algılanmasına yönelik olarak değil, amaca yönelik davranış sisteminde hareketin duysal kontrolünü sağlamak üzere evrimleşmiştir. Bu evrimleşme tehlikelere açık bir yaşam sürdüren canlıya türünü sürdürme avantajı sağlar. Böylece doğayı mükemmel gören organizmalar değil iyi avlanabilen ve tehlikeleri zamanında farkedip kaçabilen organizmalar doğada varlığını korumuştur. 
Sonuç olarak fizyologların yaptığı çalışmalara bakılırsa  görsel algı, dikkatin odaklandığı görüntü ile bellekte depolanmış hayalin birleşiminden oluşur.

Yani kısaca özetlersek ve yorumlarsak :  ışıkla yıkanmış cisimlerin gözümüze düşen ham görüntüsü, hemencecik beynimizin değişik yerlerinde  daha önceden gördüklerimizle ilgili deneyimlerimizle  birleştirilerek yoğrulur ve biz o cisimleri bir nevi beynimizde yeniden şekle sokarız.. Bu nokta ilginç işte: biz gerçeği değil daha çok beynimizin gösterdiklerini  görürüz .  Ve demek oluyor ki görsel belleğimize önceden kaydettiğimiz her şey göreceklerimizi belirliyor .  http://www.tersmeditasyon.com/2010/04/blind-spot.html  Şu kısa filmin adı ‘’Blind Spot ‘’.Gördüklerimize verdiğimiz anlamlar bütünün oluşturabileceği en absürt öykülerden sadece biri belki .
Gestaltçiler ( Max Wertheimer, Wolfgang Kohler ve Kurt Koffka ) bu duruma hemen sahip çıkmışlar hepimizin kendi içimize kapalı kaldığımızı  anlatmaya çalışmışlar, hatta  gözün dışarıyı değil, asıl  içeriyi gördüğünü söylemişler .. 
To be Continued … Gestalt ?