28 Haziran 2009 Pazar

yolculuk

YOLCULUK
Ne güzel bir yolculuk olur
Uzaklara bu şehirden seninle..
Unutulmuş yaşantılar üstünde, bulutsuz..
Açılmak isteyen güller gibi baharla;
Açılmak , yazılmamış öykülere doğru..
Geçmişten , gelecekten habersiz zamanlara
Ne güzel yolculuk olur!..
Bilsen
Nasıl da genişler bu aydınlık,
Ufku boğan tepeleri aşarken..
Bir ninnidir tekerleklerin uğultusu
Burcu burcu içimizdedir artık;
Dağ kokusu , kır kokusu , toprak kokusu..
Ve bir fırtınadır doludizgin,
Yüreklerimizde tutkularla esen !...
İşte tüm camlarında taşıtın,
Görücüye çıkmış gelinlik bir kız gibi doğa,
Olanca güzelliği üzerinde,
Takmış takıştırmış,
Işıl ışıl ve utangaç!..
....
Tut elimi, tut, bırakma yavrucuğum..
''Gel!'' diyor,dorukların dudakları fısıltıyla bize..
Koşalım, zeytinlikler boyunca, şahlanarak;
Koşalım çılgın , susamış, denize!
Bir çırpı kulübeden yükselen dumanda
Kaybolabiliriz dilersen,
Sonsuzluğa doğru..
Ne güzel bir yolculuk olur;
Yağmurların deli-dolu serpildiği bu mevsimde,
Açmışken müjdelerle ebemkuşakları..
Kimsenin bilmediği türkülerle,
Uzaklara doğru bu şehirden,
Enginlere doğru, seninle!..
Balıkesir 1965
H.Atıf Özden
Atıf eniştem halamla birlikte yıllardır her fırsatta yolculuğa çıkar. Bazan çadır kurarlardı çocuklarla deniz kenarlarında, bazanda uzak bir şehri görmeye giderlerdi. Bazan biz mahallenin çocuklarını alıp Anadol'la Susurluk' da köpüklü ayran ve simit yemeye götürürdü. Sanırım daracık Balıkesir boğuyordu onu.
Zamanının iyi hatiplerindenmiş anlatılana göre . Halam da eniştem de öğretmendi , şimdi ikiside 83 yaşında.. Daha geçen pazar cumhuriyet için İzmir'e geldiler .. Güneydoğuyu görmeye gittiklerinde sanırım yaklaşık 70' ini geçmişlerdi , dönüşte geçirdikleri kazadan ucuz kurtuldular ..Uzun süre hastanede yattıktan sonra eniştem bir baston yardımıyla yürüyor .. Yine de hala yollardalar..
Halam hatırlarım hep evine çeki düzen versin ister bir türlü kafasında kendini görmek istediği mükemmel ev kadını olmaya fırsat bulamazdı .. Gerçi uzun zaman önce bu pratiği edinemediği için artık pek de ümidi kalmadı sanırım .. Bana hep hayalinde harika bir döpiyes planladığını onu giyerse ne kadar arzu ettiği gibi görüneceğini anlatırdı .. Bunun yerine hep bir pantolon ve gömlekle yollarda eniştemin yanında oldu ..
Eniştem girdiği her çevrede eskilere has terbiye görmüş cümleleriyle içinden geleni çok rahat ifade eden , gereğinde eski bir şiirden birkaç dizeyle karşısındakini ele geçiren biri.. Halam daima genç kızların o konuşurken etrafını sarmasından şikayetçiydi. Zamannda topluluklar karşısında da pek çok konuşma yapmış ( açmayalım buraları ).
Geçen pazar Ankara'da bir gençle konuşmasını analtıyordu .. Ağır bir sağlık sorunu olan genci, zar zor sıgarasını yakmış tellendiriyorken izlemiş'' Genç adam masama buyurmaz mısın biraz ?'' diyerek davet etmiş.. Bu kadar rahatsızken neden sigaraya devam ettiğini sormuş , falan filan .. Genellikle birine bu türden bir konuda birşeyler söylemek zordur .. Eniştemin muhabbeti ve daima gülümseyerek konuşması ikna yeteneğinin nedeni bence .. Daha sonra bu genç adam eiştemi ne yapıp edip bulmuş artık sıgara içmediğini yeni işinden de memnun olduğunu anlatmış .
Şimdilerde enştemin gezme mazereti halamın zihnini canlandırmak .. Eğer evde kapalı kalırlarsa halamın unutkanlığı artacak zihni kıvraklığını kaybedecek diye korkuyormuş. Ona sabahları kahvaltı da kare bulmaca sorularını soruyormuş egzersiz yaptırma için ..
Sanırım 65 yıllık bir evlilik onlarınki. Halam epey fedakarlık etmiştir yaşamdan almak istediklerinden, ama burdan bakınca iyi ki gezmiş eniştemle demek geliyor içimden ..Onlarınki uzun bir yolculuk ..

23 Haziran 2009 Salı

kitap resimleri




Kiril Chelushkin'in illustrasyonları www.kidshannon.com' dan aldım .. Bu tür çizimleri çok beğeniyorum . Çoğu çocuk kitapları için yapılmış . Kiril Chelushkin Moskova ' da yaşıyormuş, hikaye ya da masallar resimlemiş , gerçi sadece bir tek resminden bile hikaye yazılabilir ya . Bu inecik kalemle yapılmış ayrıntısı bol çizimler bence çok etkileyici , canlı olmayan ama göz alıcı renk armonileri, büyüklük küçüklük birbirbirine karışmış, olanaklı olanaksız bir arada..

Bir kitabı resimlemek fikri, çizer için müthiş bir doyum kaynağıdır sanıyorum . Mesela Bilge Karasu' nun '' Göçmüş kediler bahçesi '' ni resimlemek ilginç bir serüven gibi görünüyor bana . Metin, incelikli, oylumlu ve dantel gibi narin ..Bir yolculuğa çıkmak olur. Çizerin zihninde canlanan anlatılanın sadece tek bir çeşit görüntüsü olabilir ancak.. Sözcüklerin etkisini kısıtlayan, dar açılı ve belki sadece küçücük bir anahtar deliğinden görülebilen imgeler .
Yine de okumayı sevemeyen gençlere ve çocuklara belki edebiyatçılarımızı biraz olsun bu şekilde tanıtabiliriz . Sait Faik Abasıyanık hikayelerini resimli roman şeklinde düşünülebilir ..
Çizildiğinde hikayelerden esinlenilmiş olur ancak, hiç bir yazarın çizimleri gördüğünde tatmin olacağını sanmam .. Kemikleri sızlatmamak da lazım hani .

19 Haziran 2009 Cuma

Açıldı bir susam daha


Illustration by Aleksander Jannson
alexanderjansson.com

Son günlerde illüstrasyon peşine düştüm. Ve shannonassociates.com/a rastlayınca önce bir durup yutkundum , içeri girmeden pırıltıdan gözlerim kamaşmıştı zaten .. Bir iki mücevher aldım elime , aman tanrım nasıl bir güzellik, nasıl bir hayal gücü, nasıl bir olasılıksızlık .. Kendimi bu dünyaya adayasım var izleyici bile olsam burda kalmak istiyorum .. Alleaddinin hazine dolu mağraya girdiğindeki şaşkınlığı gibi ..

Bir de ajourneyroundmyskull a rastladım .. Unutulmuş illustratörler diye bir başlığı var .. Saygı duymamak elde değil. Bizde böyle bir biriktirme araştırma var mıdır acaba ? Başlamak lazım artık .
Dün gece John Berger' den Rene Magritte hakkında bir eleştiri yazısı okudum .. ''Magritte 'in anlatmaya çalıştığı düşüncemizin özgür olmadığı, resimleri düşünce özgürlüğünün maddi göstergeleri ''
'' Resim, verili olanla istenen arasında aracıdır'' diyor Berger .
Durdum düşünüyorum..

18 Haziran 2009 Perşembe



Tilki sustu ve küçük prense uzun uzun baktı:

- Ne olursun.. Evcilleştir beni, dedi.
- Bunu sevinerek yaparım, diye karşılık verdi küçük prens. Ama zamanım
sınırlı. Keşfetmem gereken dostlar, tanımam gereken bir sürü şey var.
- İnsan yalnız evcilleştirdiği şeyleri tanıyabilir, dedi tilki. İnsanların hiç
bir şeyi tanımaya vakitleri olmuyor. Satıcılardan olmuş bitmiş şeyleri satın
alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığı için, insanların dostları da yok
artık. Sen bir dost edinmek istiyorsan, evcilleştir beni!
- Ne yapmam gerek bunun için, dedi küçük prens.
- Çok sabırlı olman gerek, diye karşılık verdi tilki. Önce benden biraz uzağa
oturursun, şöyle, otların üstüne. Ben sana göz ucuyla bakarım, sen bir şey
söylemezsin. Konuşmak, anlaşmazlıkların kaynağıdır. Ama, her geçen gün, biraz
daha yakın oturabilirsin..
- Küçük prens, ertesi gün yine geldi.
- Yine aynı saatte gelsen daha iyi olurdu, dedi tilki. Örneğin, ikindiyin saat
dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe de,
içimdeki mutluluk çoğalır. Dört oldu mu, telaşlanır, meraklanırım; mutluluğun
değerini keşfederim! Ama, herhangi bir saatte gelecek olursan, yüreğimi hangi
saatte giydirmem gerektiğini hiçbir zaman bilemem.. Her şeyin bir yolu,
yordamı olmalı.
- Yol, yordam nedir? dedi küçük prens.
- Bu da çoktan unutulan bir şey, dedi tilki. Bir günün öbür günlerden başka
olduğunu, bir saatin öbür saatlerden değişik olduğunu belirleyen şeydir. Benim
avcılarım, yol yordam nedir bilirler. Örneğin perşembe günleri, köyün
kızlarıyla dansa giderler. Onun için perşembe çok güzel bir gündür. Bağa kadar
dolaşmaya çıkarım. Eğer avcılar rasgele bir gün dansa gitselerdi, günler hep
birbirine benzer, benim de hiç tatil günüm kalmazdı.

Küçük prens, bunu üzerine tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı yaklaştığında
da, tilki:

- Ah, dedi.. ağlayacağım nerdeyse..
- Suç senin, dedi küçük prens, ben sana kötülük etmek istemiyordum. Ama, seni
evcilleştirmemi kendin istedin..
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Ama ağlayacaksın! dedi küçük prens.
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Öyleyse bir şey kazanmış olmadın.
- Kazandım, dedi tilki, buğdayların rengi yüzünden.

Sonra, şunu ekledi:

- Git güllere bir daha bak. Göreceksin ki, senin gülün dünyada bir tanedir.
Bana "Allaha ısmarladık" demeye gel; ben de sana bir sır armağan edeceğim.

Küçük prens gidip güllere bir kez daha baktı.

- Siz hiç de benim gülüme benziyor değilsiniz, daha hiç bir şey değilsiniz,
dedi onlara. Kimse sizi evcilleştirmiş değil, siz de kimseyi
evcilleştirmemişsiniz. Benim tilkiden eskiden nasılsa öylesiniz siz. O da yüz
bin başka tilkiden değişik yanı olmayan bir tilkiydi. Ama ben onu kendime dost
edindim ve şimdi o, dünyada bir eşi daha olmayan bir tilkidir.

Güller oldukça utanmışlardı.

- Sizler güzelsiniz, ama içiniz boş, diye sürdürdü sözünü küçük prens. İnsan
ölemez sizin için. Evet, rasgele gelip geçen birisi, benim gülümü sizlerden
ayırt etmeyebilir. Ama benim gülüm tek başına silzerin tümünden önemlidir,
çünkü o benim suladığım çiçektir. Çünkü o benim kavanozun altına koyduğum
çiçektir. Çünkü o benim paravanla örttüğüm çiçektir. Çünkü onun tırtıllarını
ayıklayan benim (sonradan kelebek olacak bir ikisi dışında.) Çünkü o, benim
yakınmalarını ya da böbürlenmelerini, hatta arada susuşlarını dinlediğim
çiçektir. Çünkü o benim gülümdür.

Sonra yine tilkiye döndü:

- Hoşça kal, dedi
- Sen de, dedi tilki. İşte sana vereceğim sır. Hem de çok basit: kişi ancak
kalbiyle görür. Göz hiç bir şeyin özünü göremez.

Küçük prens, unutmamak için tekrarladı:

- Göz, hiç bir şeyin özünü göremez.
- Sen gülüne bu kadar çok zaman harcadığın içindir ki gülün önemi böylesine
çoğaldı.
- Ben gülüme bu kadar çok zaman harcadığım için.. dedi küçük prens, unutmamak
için.
- İnsanlar bu gerçeği unuttular, dedi tilki. Ama sen unutmamalısın.
Evcilleştirdiğin kim olursa olsun, sen ondan sorumlusundur artık. Sen şimdi
gülünden sorumlusun.
- Ben, şimdi gülümden sorumluyum, diye tekrarladı küçük prens unutmamak için.

17 Haziran 2009 Çarşamba

nilüfer hakkında






Eğer mimar olup beni finanse edecek bir akıllı bulabilseydim nilüfer formunda bir ev yapardım .. Üzerinde epey düşündüm . Önce bir nilüferin yapısını inceleyelim ..
Çiçeğin taç yaprakları çelik konstrüksiyon ve camdan oluşacak . Yaprağın dış çerçevesi kalın çelikden, iç kısmıeğimini ayarlayabilmek için , daha küçük üçgen ince çelik çerçeveli cam parçalarından oluşacak. Bir yaprak için konuşursak dip kısımlarda sarımsı uçlara doğru beyaz mat cam kullanılabilir, arada göz hizzasında pencere niyetine şeffaf camlar olabilir . Çiçeğin göbek kısmı yaşam alanı olacak ve iki sıra taç yaprak dış duvar yapımı için yeterli olur sanıyorum . En güzel yanlarından biri ,nilüferin etrafına dizilen taç yaprakların, bir menteşe sistemi yardımıyla tepede birleşip kapalı mekan oluşturabilmesi . İstendiğinde yapraklar yataylaşarak tavan açılıp gökyüzünün izlenebilmesi mümkün olacak.Işık da yukardan gelmiş olacak daha çok. İçerisi bir kürenin içi gibi olacak. İçeride oda sistemi yerine paravan yada perde ile ayrılmış mutfak ve banyo olması yeterli , onlar da çiçeğin merkezdeki organlarına benzetilmiş ferforje ? çubuklar arasına gerilmiş malzemeden oluşabilir .
Muhtemelen bir su kenarına inşa etmek iyi olabilir . Aynı zamanda biyolojik evlerdek gibi sistemler temelin altında yerleştirilebilir depreme dayanıklı olacağı kesin .Atık su arıtma deposu ve kompozitleştirmeye yarayan bir mekanizma geliştirilip küçültülerek çiçeğin oturduğu toprağın altına yerleştirilebilir . Yine elektrik üretimi küçük ve çiçek şeklinde bir rüzgar tribünü ile sağlanabilir . Güneş enerjisinden faydalanmak için ikinci sıra camdan yapraklara ince boru sistemi tıpkı yaprak içindeki su taşıyan damarlar şeklinde döşenip, iç yüzeyde istendiğinde siyah renkli bir boyanın dolaşması sağlanarak borulardaki suyun ısıtılması sağlanacak . Ev bir su kenarında olduğunda tam etkiyi yaratacaktır . Ama bir çölde de kurulabilir ( ehem pek istemem ama.. ). Şimdi hayal edin ...



Sabah gün kutusundan bahtınıza düşmüş yumağınızı almak üzere gözlerinizi aralıyorsunuz . Kayısı renkli bir aydınlığın içinde serin sabah rüzgarını hissediyorsunuz .Etrafınız aydınlık bir duvarla çevrili . Hemen bir yaprağı harekete geçirmek için elektronik ya da urgan iple hazırlanmış bir makarayı çalıştırıyor ve dışarıyı kolaçan etmek için yaprağı yere indiriyorsunuz . Yumağı kutuna alıp serdikten yaşayıp bitirdikten sonra gece gelince sevdiklerinizle gökyüzünü seyretmek için yaprakların ucunu açabiliyorsunuz .. Yağmurlu günlerde damlaları izleyebiliyorsunuz ..Bu çiçeğin içinde yaşamak müthiş !

Bunlar iyi de ... Ya çelik bir mayıs böceği dadanır, ya çelik bir kurbağa geceleri eşine serenat yapmaya kalkarsa ?
Bazı zorlukları da olacak gibi geliyor bana ..

15 Haziran 2009 Pazartesi

Bir tren yolculuğu alır mıydınız ?


Tren yolculuğu bambaşka bir paralel evrende ilerlemek gibi .. Bir yere varmak için değil yolculukta olmak için ..Yeni güzergahlar, tren saatleri , yolculuk süreleri ile ilgili bilgileri buradan alabilirsiniz .. Bu koşuşturmadan sıyrılıp kafanızı dinlemek için, sessizlik, hoş bir ritim , kitaplar ve görüntüler için bir fırsat.

Halam(83) ve eniştem (83) emekli öğretmen . Yaşamları yolculuklarla geçti denebilir . Daha geçenlerde bir Gösteri yürüyüşü için Ankara'daydılar. Eniştem den aslını yazmam gerek ama bir yolculuk şiiri var ki yazdığı, içim coşkuyla yeşeriyor duyunca ..

''Yağmurlu bir sabah vakti çıkalım yola
Her zaman yan yana çıkılan yolculuklarımız gibi
...
Otomobilin dört yanında akıyorken manzara
Gel devam edelim yolculuğumuza ..''


Hatırlamaya çalıştım ama yakın zamanda doğrusunun burada olmasına çalışacağım..

Bir yolculuk lazım evet !

11 Haziran 2009 Perşembe

cicumcision! oooF Of!

Bir gün doğumu sonra * kabilenin gelenekleri gereğince ultra modern tıbbın son noktasındaki olanaklar yardımıyla oğlum sünnet olacak. Bir anestezist olarak elimden gelen bu işlemi oğluma en az tarvma hisedeceği biçimde uygulanmasını sağlamak ( modern tıp sağılsun !).
Biraz düşününce aklım almıyor .. Binlerce yıllık bir gelenek şimdi de benim oğluma uygulanacak . Farz da değil sünnet! Ama yapılmazsa müslüman toplum dışlar mazallah .. Kimbilir neler yaşar geleneği yerine getirmesek ? Bu korku- şüphe- kaygı .. OOf! yok fazla düşünmesem daha iyi olabilir.
Küçükken sorular sorardık .. Mesela uzay ne kadar büyük acaba ? ''Uzayı fazla düşünme, delirirsin!'' derlerdi .. Delirmeyelim şimdi bi de sünnet çocuğunun annesi olarak ooF Of!

Tolga hediyeler gelecek diye memnun , en çok da elektrogitar alınacak diye .. Diğer çocuklarla konuşmuştur kesin .. Bir kaç arkadaşı daha bu sene sünnet oluyor ya elle gelen düğün bayram galiba ..

Oooof of !

10 Haziran 2009 Çarşamba

yumak dolaştı bu gün


'Flying Bottle', 2005
All images © Sergey Tyukanov.

Rusya'dan bir illüstratör Sergey Tyukanov. Galerisini gezmek gerek .. Ben bayıldım !Bir de 1980 öncesi alman illüstrasyonlarını sergileyen bir blog buldum illuopa ..

9 Haziran 2009 Salı

Volkswagen kaplumbağası


Bir volkswagen' iniz varsa : (Bug, Kaefer, Kaplumbağa,,,) sabahları işe hangi taşıtla gideceğiniz pek belli olmuyor. Dedemiz bazı sabah yerinden kımıldamak istemez ya da biraz ilerleyip ben burda kalayım sen devam et başının çaresine bak der . Bazı zamanlar da arızalansa bile evin önüne kadar bir şekilde getirip bırakır. Bu değişik bir ilişki . Klasik bir otomobil- insan ilişkisinde nedir : sabah anahtarı çevirirsin ve iş yerine nasıl gittiğini hatırlamazsın bile, otomobil yok olur gider .. Vosvos' la sahibi arasında ise dikkat isteyen organik- biyorobotik bir ilişki var . Sesini dinlemek empati yapmak gerek .. Geniş gönüllü , maceraya açık, cesur olmakve mekaniğe ilgi duymakda da çok fayda var ..
Vosvoslar sadece sahibinin elindeyken gerçek performansını sergiliyor.. dedenin kişiliği oturmuş artık..

Bu sayede sabah işe gelbildik , bizimki bir ağaç altında etraftaki kedileri seyrediyor ben işimi bitirene dek .. Akşamüstü Cemal Usta' nın ziyaretine gidelim diyoruz birlikte bakalım afiyette mi : )

Bu gün açılıp da içine girdiğim susam müthiş ! lines and colors: resim, çizim, illüstrasyon, sergi haberleri , müzeler ..

8 Haziran 2009 Pazartesi

Unutuşla başlamak


Sabah çabuk çabuk hazırlanıp çıkıyorsunuz evden , cuma günü çıkarken unuttuğunuz ve bir daha unutmamaya söz verdiğiniz bir eşyayı yine unutuyorsunuz .. Unuttuğunuzu hatırlamak gerekiyorken ..
''Alice harikalar diyarında'' kitabında adı geçen unutuş ağacını hatırladım yüzme bonemi unuttuğum için . Ağacın altında Alice, ismini, kim olduğunu unutuyordu. Bir adım atıp ağacın altından çıkınca herşeyi yeniden hatırlıyordu.
Alzheimer ilginç bir hastalık . Onca yıl birikenleri yavaş yavaş sırasız biçimde unutuyorsunuz . bazı konuları önce bazılarını daha sonra . Yoğun stres yaşamış, ya da stresli yaşam biçimini seçmiş insanlarda acaba gelişme olasılığı daha mı fazla ?
Gün serildiğinde herşey göründüğü gibi ilelemeyebiliyor . yumakta görünen havuzun kenarı havuza giremeden binadan çıkmayı işaret ediyor olabilir !
Ama bu sayede yumakta olduğunu düşünmediğiniz kocca bir dut ağacına ve henüz dokunulmamış lezzetli meyvelerine rastlamak mümkün oldu.
İzmirde haziran ayı boyunca dut ağaçları meyvelerini sunuyorlar. Karadut serbeti ve dondurması hem rengi hem lezzetiyle yaz günlerini tatlandırıyor. Dut için türkçe kaynaklarda yeterince araştırmamış olsam da biç ilustrasyona rastlayabileceğimi sanmıyorum. Her yıl haziranda karşımıza çıkan, çoğu çocuğun meyvesini dalından tattığı güzelim dut, bir gün soyu tükense nasıl bir canlıymış, nasıl yaşarmış , mahallemizde neler görürmüş , hatırlanmayacak çünkü söz uçar, yazı kalır !
Dut saz yapımında en çok tercih edilen ağaçmış , kayıtsızlığımız karşısında da ağlarmış biraz biraz . Dut yemiş bülbül susarmış ya, biz de yiyip yiyip susuyoruz biraz övgü biraz kıymet bilmeye yanaşmıyoruz . Bedri Rahmi Eyüboğlu 'nun halk sanatlarına düşkünlüğü boşuna değil bu zenginliği gün yüzüne çıkarmak , sermek gerek cümle alemin önüne . Mümkün mü anadolu köylerinde koca dutların altında serinleyen köylümüzün, ona bir masal düzmemesi bir türkü söyleyivermemesi ya da dutlu oyalar işelememesi ..

İşte gün yumağı böyledir , serildikçe önünüzde bir sürü susam açılır içeri girip bakmadan bir şey göremezsiniz :) Bu gün de unutuş kapısından girip köyün birindeki dut ağacının kovuğundan çıktık işte ..

7 Haziran 2009 Pazar

ilk yumak



Maşa ile alınan gün yumaklarından biri serildi . İzmir' de teslim aldığım gün kutusundan çıkan yumak sıcaklığı merkeze doğru ^34 santigrad dereceyi buldu .


İstanbul'dan bir arkadaşım Ümran, çocukluğumda annemin yetiştirdiğini hatırladığım bir bitkiden üretmem için bir yaprakcık göndermiş . Kırmızı çiçekli ve yassı dikensiz su depolayan yaprak gövde şeklinde bir bitki . Ev içlerinde görüyorum daha çok, annemin ki de merdiven başında dururdu .. Çok mutlu oldum uzun bir yoldan ve uzun bir zaman öncesinden yani iki boyutu aşıp gelmiş bana . Sevgili Ümran, benim için anlamını bilmeden ama kalpten gönderdiğin bu armağanı gözüm gibi koruyup yaşatmak niyetindeyim . Tohum taşıyıcı , bikileri çoğaltabilen yaşatabilen insanlar var . Bu iş biraz empati ,biraz bilgi gerektriyor , ayrıca sabır ve emek de..


Bir bitki öldüğünde kedimiz ya da balığımızı kaybetiğimiz gibi üzülmüyoruz .. Bu neden böyle acaba .. Bizimle iletişim halinde olmadıklarına emin miyiz ? Bu ilginç olurdu .. Bunu denemek de fayda var .. Arık daha iletşime açık olmaya başlıyorum bakalım neler olacak !


Bu arada bitki dünyasıyla ilgili John Fowles'in '' Ağaç ve doğanın doğası'' adında bir kitabını okumuştum yeniden ona ulaşıp okumak iyi olacak. Doğa ile ilişkimiz oldukça hiyerarşik ..Bu konudaki farkındalığı yeniden ele alınması gerek bence ..


Georg Dionys Ehret (1708-1770) botanik çizimlerini BibliOdyssey adlı blog aracılığıyla gördüm .. Ümran' ın gönderdiği bitkinin adını bilemiyorum şimdilik . Annem Şubat çiçeği derdi . Araştırıyorum : )


BibliOdyssey son zamanlarda içinden çıkmayı istemediğim bir cennet gibi !


Sm0ky de bir ilk kattı bu yumakta yaşamına Artık her yumak serildiğinde 08m 30.santimde bir fotoğraf çekecek ve flicker da o gün paylaşacak . Burdan izlenebilir .











6 Haziran 2009 Cumartesi

tarif







Gün kutuları : İçerilerinde yaklaşık 365 -366 yumak bulunduran ,derin, kendine has kokulu, bulunduğu coğrafya ve verildiği kişinin özellikerini yansıtan bir takım kutulardır.


Gün yumakları: Gün kutularının içinde yerleşmiş, üst sıralardakilerin daha iyi seçilebildiği, kimi renkli, kimi pırltılı ,kimi de ıslak hatta bazısı buz gibi olabilen bir takım yumaklardır. Sırası gelmeden alınmaları pek mümkün değildir. Genellikle dokunulmaya çalışıldığında hafif tülsü bir his bıraktıklarını söyleyen çoktur. Kimi kişilerse ağır hatta keskin kenarlı olanlarına rastladıklarını bldirmekedirler.


Gün yumaklarının serilmesi: Gün yumakları çoğunlukla, sabahaları uyanır uyanmaz serilmek üzere kutudan alnırlar. O günün yumağı diğerlerinden daha belirgin olup, ıslaksa bir kepçe marifetiyle, sıcaksa bir maşa ya da donuksa yün edivenle çıkarılp dikatle serilmelidir. Yumak ele alındığında ipliğinin altın, gümüş, metal ya da değerli taşaların yansımalarıyla pırıldayan bir iple sarılmış olduğu görülebilir. Çok farklı dokulardan ve renklerden iplerle sarılmış olanlar da görülebilmektedir. Eğer dikkatle bakılırsa , iplik sarmallarının arasında kimi zaman bir kırmızı balık kuyruğu , bir çatal, kedi bıyığı, tablo kenarlığı, bavul sapı vb .görülebilir.


Gün yumağı için şimdilik bu kadar..