12 Kasım 2009 Perşembe
11 Kasım 2009 Çarşamba
3 Kasım 2009 Salı
Yeni Bakış gazetesinin ( 10.04.2180 perşembe ) tarihli sayısından
Günümüzde çocuk ölümleri ciddi bir sorun . Gezegen , uzun süredir göz ardı edilen bu sorunun ne boyutlara gelebileceğinin farkında olmalı artık. Eski bilgilerin işe yaramadığı gezegenimizin, çocuk kayıplarıyla daha tatsız, düz ve yaşamsız bir yere dönüşmesi söz konusudur.
Bu ölümlere kayıtsız kalınmamalı, biran önce silkinip geleneksel yöntemlere karşı durup, düşünerek, anlamaya çalışarak bu sorunun yeniden tanımlanması ve harekete geçilmesi gerekmektedir . Geç kalmadan, ivedilikle ..
Diğer yandan çocuk istismarı , çocuk kaçırma olayları , çocuk katillerinin ellerini kollarını sallayarak dolaşabilmesi çok acı veriyor . Bunlara maruz kalmış sessiz çocukların dikkate alınmayan sesleri zamanı gelecek herkesin yüreğini dolduracaktır .. Bu sesle yaşamanın nasıl mümkün olacağıyla ilgili çalışmaları yürüttüğünü bildiğimiz üst düzey yöneticilerin ve güç çevrelerinin , harcadıkları her türlü emeğin çok azıyla dünya daha güzelleşebilirdi .
Bir çocuğun ölümüne tanık olmak hiç de kolay değildir . Bu güç çevrelerinin, ölüme ellerini sürmeden uzaktan kumandayla soruna bakmaları, sözel direktiflerle konuya yaklaşmaları sorunun düğümlendiği bölgedir .
Bazı çocukların geçmiş yüzyıllarda bir ada ülkesinin Londra adlı şehrindeki Kensington civarındaki bölgesinde toplanarak bu kıyımdan kurtuldukları biliniyor. Fakat yapılan araştırmalarda bu tarihi bölgenin uzun zaman önce kullanılamaz derecede harabolduğu , ağaçların ve doğasının tahrip edilmesiyle fairiesicea familyasına ait bir türün de yok olmasıyla doğal dengesinin geri dönülmez biçimde bozulduğu anlaşılmıştır . Bu durum en tehlikeli radyasyon sızıntıları ve atom bombası felaketlerinden de daha yıkıcı olmuştur. Ayrıca çocuk bakımı ve yetiştirilmesinde öncülük etmiş profesyonel ekiplerin belirli bir süredir gezegende görülmemesi de bunu hazırlamış olabilir . Bu ekiplerde yer alan, yetiştirdikleri çocukları sayılar ve ölçüler yerine kanaatlerle değerlendirerek, sezgi denilen bir algı biçimini beş duyuya eklemlemeyi başarmış, papağan başlı şemsiye ve büyük çantaları ile yolculuk eden elemanlarına yaklaşık 200 yılı aşkın bir süredir gezegende rastlanmamaktadır.
Yine bazı tavşan deliklerinin sadece tavşanların yavruladığı ve gizlendiği yuvalar olarak kullanılması felaketin başka bir boyutunu göstermiştir . Yeryüzünün tek yüzeye indirgenmesi anlamına gelen bu felaket de yine aynı yüzyılın eseridir. Bu boyut kayıpları, insanoğlunun giderek dirençsiz, kolay yönlendirilebilir, tüketilebilir oluşunu doğurmuştur.
...
Bu ölümlere kayıtsız kalınmamalı, biran önce silkinip geleneksel yöntemlere karşı durup, düşünerek, anlamaya çalışarak bu sorunun yeniden tanımlanması ve harekete geçilmesi gerekmektedir . Geç kalmadan, ivedilikle ..
Diğer yandan çocuk istismarı , çocuk kaçırma olayları , çocuk katillerinin ellerini kollarını sallayarak dolaşabilmesi çok acı veriyor . Bunlara maruz kalmış sessiz çocukların dikkate alınmayan sesleri zamanı gelecek herkesin yüreğini dolduracaktır .. Bu sesle yaşamanın nasıl mümkün olacağıyla ilgili çalışmaları yürüttüğünü bildiğimiz üst düzey yöneticilerin ve güç çevrelerinin , harcadıkları her türlü emeğin çok azıyla dünya daha güzelleşebilirdi .
Bir çocuğun ölümüne tanık olmak hiç de kolay değildir . Bu güç çevrelerinin, ölüme ellerini sürmeden uzaktan kumandayla soruna bakmaları, sözel direktiflerle konuya yaklaşmaları sorunun düğümlendiği bölgedir .
Bazı çocukların geçmiş yüzyıllarda bir ada ülkesinin Londra adlı şehrindeki Kensington civarındaki bölgesinde toplanarak bu kıyımdan kurtuldukları biliniyor. Fakat yapılan araştırmalarda bu tarihi bölgenin uzun zaman önce kullanılamaz derecede harabolduğu , ağaçların ve doğasının tahrip edilmesiyle fairiesicea familyasına ait bir türün de yok olmasıyla doğal dengesinin geri dönülmez biçimde bozulduğu anlaşılmıştır . Bu durum en tehlikeli radyasyon sızıntıları ve atom bombası felaketlerinden de daha yıkıcı olmuştur. Ayrıca çocuk bakımı ve yetiştirilmesinde öncülük etmiş profesyonel ekiplerin belirli bir süredir gezegende görülmemesi de bunu hazırlamış olabilir . Bu ekiplerde yer alan, yetiştirdikleri çocukları sayılar ve ölçüler yerine kanaatlerle değerlendirerek, sezgi denilen bir algı biçimini beş duyuya eklemlemeyi başarmış, papağan başlı şemsiye ve büyük çantaları ile yolculuk eden elemanlarına yaklaşık 200 yılı aşkın bir süredir gezegende rastlanmamaktadır.
Yine bazı tavşan deliklerinin sadece tavşanların yavruladığı ve gizlendiği yuvalar olarak kullanılması felaketin başka bir boyutunu göstermiştir . Yeryüzünün tek yüzeye indirgenmesi anlamına gelen bu felaket de yine aynı yüzyılın eseridir. Bu boyut kayıpları, insanoğlunun giderek dirençsiz, kolay yönlendirilebilir, tüketilebilir oluşunu doğurmuştur.
...
2 Kasım 2009 Pazartesi
kasımpatı ve paltolar
Annemin paltoları . Onu doğumundan ölümüne ısıtmaya çalışan paltoları.. Sonlara doğru boğazımda düğümlenen o meşhur palto ..
Bu yazıdan bir fikir çıkarmak mümkün olmasın diye kendimden kaçırdığım sorulara cevap vermeyecek cümleler geçti boğazımdaki o sıkışıklıktan ..Islandıkça büyüdü ağırlaştı annemin paltosu .. Zamanından çok sonra bile bakabilmek mümkün değil mi hala bu paltoya ? Anneme ?
Her hatırlanışta biraz daha farklı canlanan anıları hatasıyla çağırmalı belki. Annem için ..
Bu yazıdan bir fikir çıkarmak mümkün olmasın diye kendimden kaçırdığım sorulara cevap vermeyecek cümleler geçti boğazımdaki o sıkışıklıktan ..Islandıkça büyüdü ağırlaştı annemin paltosu .. Zamanından çok sonra bile bakabilmek mümkün değil mi hala bu paltoya ? Anneme ?
Her hatırlanışta biraz daha farklı canlanan anıları hatasıyla çağırmalı belki. Annem için ..
Dost acı söylüyordu ..
Bazen konuşmak ve yazmak bir yana, üzerine düşünmek öyle zor ki ..
Kandırma , yanılma , kendinden gizlenme nerede başlayıp nerede bitiyor.. Bulutların haritasını yapmak kadar zor tek başına ..
Bunu nasıl farkedebiliriz, nasıl ?Kendimizi alıp karşımıza oturtup çapraz sorguya almakla mı ? Ya da bir bira içmeye davet edip çaktırmadan konuya çekmekle mi ? Bir dostun fikrine, sevdiğimizin aklına sorarak mı? Niyet ve sonuç arasında nerelerde saklanırız kendimizden ?
İçinden geldiği gibi yaşamak mümkün değil, biliniyor artık .. İçerdeki demokrasi de aynı dışardaki gibi..Tüm bunları aşmanın tek bir yolu var gibi duruyor .. Kendini ifade etme yolunu bulma yolunu bulma yolu .. Terörist örgüte girenler oluyor bu yolda .. Parti kuranlar .. Sivil toplum örgütüne katılanlar .. Bireysel çabalar.. Çabalamayı kesip sinenler .. Veee yaşayıp gidenler .. En güzeli de krallar ve kraliçeler! Kendinden eminler..
Biz kimiz yahu ? Kim bu ben dediğim insan ? Ne yapmaya çalışıyor?
Kandırma , yanılma , kendinden gizlenme nerede başlayıp nerede bitiyor.. Bulutların haritasını yapmak kadar zor tek başına ..
Bunu nasıl farkedebiliriz, nasıl ?Kendimizi alıp karşımıza oturtup çapraz sorguya almakla mı ? Ya da bir bira içmeye davet edip çaktırmadan konuya çekmekle mi ? Bir dostun fikrine, sevdiğimizin aklına sorarak mı? Niyet ve sonuç arasında nerelerde saklanırız kendimizden ?
İçinden geldiği gibi yaşamak mümkün değil, biliniyor artık .. İçerdeki demokrasi de aynı dışardaki gibi..Tüm bunları aşmanın tek bir yolu var gibi duruyor .. Kendini ifade etme yolunu bulma yolunu bulma yolu .. Terörist örgüte girenler oluyor bu yolda .. Parti kuranlar .. Sivil toplum örgütüne katılanlar .. Bireysel çabalar.. Çabalamayı kesip sinenler .. Veee yaşayıp gidenler .. En güzeli de krallar ve kraliçeler! Kendinden eminler..
Biz kimiz yahu ? Kim bu ben dediğim insan ? Ne yapmaya çalışıyor?
28 Ekim 2009 Çarşamba
...
"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzlü, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
27 Ekim 2009 Salı
yumağın içinden
Bu sabahın mutlu eden görüntüsü: Lavabo çocuğu..
Ne zamandır aklımda ''Bir şarkıdır yaşamak ''ı yeniden (Alain Resnais ) izlemek .. Bu gün görev verdim kendime ekim sonuna kadar !
Vosvos dede hastaneden çıktı . Ağır ameliyat geçirdi .. Amaaa öyle değişmiş ki sesi :) Anlatılmaz ,yolculuk yapılır ..Meğer daha önce çalışmıyormuş zavallıcık .. Dedemm benim :)
Sorulardan bugün :
Yoksa uzaklaşmak yakınlaştırır mı ?
İnsan gerçekten kuzeye gitmek isterse , güneye mi gitmeli önce ?
Ya da aydınlık ararken, karanlığa mı dönmeli ?
Ne zamandır aklımda ''Bir şarkıdır yaşamak ''ı yeniden (Alain Resnais ) izlemek .. Bu gün görev verdim kendime ekim sonuna kadar !
Vosvos dede hastaneden çıktı . Ağır ameliyat geçirdi .. Amaaa öyle değişmiş ki sesi :) Anlatılmaz ,yolculuk yapılır ..Meğer daha önce çalışmıyormuş zavallıcık .. Dedemm benim :)
Sorulardan bugün :
Yoksa uzaklaşmak yakınlaştırır mı ?
İnsan gerçekten kuzeye gitmek isterse , güneye mi gitmeli önce ?
Ya da aydınlık ararken, karanlığa mı dönmeli ?
22 Ekim 2009 Perşembe
sıkışma anı !
Mark Twain 'den ''Huckleberry Finn 'in maceraları çocukluğumda elimden düşmeyen kitaplardan biriydi. Norman Rockwell' in Today's İnspiration da yer alan ilüstrasyonlarına rastlayınca hayran kaldım ..
Bir anlatının hangi sahnesinin resmedileceğini seçmek çok zor .
Mesela şu çizimdeki detaylar o bölümün özünü çok rahat aktarmaya yetmiş bence ..
Burada Huck Finn Jim' le Missisipi boyunca salla kaçarken bir çiftliğe girerler . Huck çamaşır ipinden çaldığı kız giysisiyle kılık değiştirmişken, evin hanımı tarafından içeriye çağrılır . Cin kadın, çocuk hazırlıksız bir sürü yalan uydururken kucağına bir yün yumağı fırlatıverir.. Huck refleks olarak yumak düşmesin diye bacaklarını birleştirir.. Bizim cin hemen durumu anlar ! Bu bir oğlan çocuğudur . Çünkü : Kızlar yumak düşmesin diye eteklerini germek için bacaklarını açar, oğlan çocuklarıysa yere düşmesin diye bacakalrını birleştirir !
Ve kızı pardon oğlanı yukarıdaki bakışlarla incelemeye alır ..Huck yalanlarına aralıksız devam etmektedir .. Bu arada kızlara özgü bir çok sınavdan geçiyordur. Sıkıştırıldıkça yalanlar içinde bocalamakla, koyverip bırakma arasında gidip gelir .. Gerçi benim fantasyamda canlanan yüz bu değildi .. İfade biraz daha değişikti . Beyaz saçlı bir kadın vardı bende .. Elinde bir örgü işi, ilgisi örgüde gibi görünürken küçük bakışlarla Huck 'ı inceliyen ..
İşte bu sıkışma anının görüntüsü :)
Bir anlatının hangi sahnesinin resmedileceğini seçmek çok zor .
Mesela şu çizimdeki detaylar o bölümün özünü çok rahat aktarmaya yetmiş bence ..
Burada Huck Finn Jim' le Missisipi boyunca salla kaçarken bir çiftliğe girerler . Huck çamaşır ipinden çaldığı kız giysisiyle kılık değiştirmişken, evin hanımı tarafından içeriye çağrılır . Cin kadın, çocuk hazırlıksız bir sürü yalan uydururken kucağına bir yün yumağı fırlatıverir.. Huck refleks olarak yumak düşmesin diye bacaklarını birleştirir.. Bizim cin hemen durumu anlar ! Bu bir oğlan çocuğudur . Çünkü : Kızlar yumak düşmesin diye eteklerini germek için bacaklarını açar, oğlan çocuklarıysa yere düşmesin diye bacakalrını birleştirir !
Ve kızı pardon oğlanı yukarıdaki bakışlarla incelemeye alır ..Huck yalanlarına aralıksız devam etmektedir .. Bu arada kızlara özgü bir çok sınavdan geçiyordur. Sıkıştırıldıkça yalanlar içinde bocalamakla, koyverip bırakma arasında gidip gelir .. Gerçi benim fantasyamda canlanan yüz bu değildi .. İfade biraz daha değişikti . Beyaz saçlı bir kadın vardı bende .. Elinde bir örgü işi, ilgisi örgüde gibi görünürken küçük bakışlarla Huck 'ı inceliyen ..
İşte bu sıkışma anının görüntüsü :)
16 Ekim 2009 Cuma
6 Ekim 2009 Salı
Jan Svankmajer ~Alice
Jan Svankmajer Çek film yönetmeni.. Stop motion kısa filmlerinden bu , bu ve bu bir kaçı . Kullandığı ışık ve sıradan eşyaların yeraldığı mutfak gibi bildik mekanların fon olarak kullanması fark yaratıyor. Çok az malzemeyle o kadar çok kısa film çıkarmışki.. Yakınlarda televizyonda ''Faust '' adlı kuklalarla çektiği gotik atmosferli filmi gösterilmişti. Yönetmen kuklalar konusunda eğitim almış zaten .
Vee 1988 de yaptığı '' Alice in Wonderland'' sıra dışı ve görür görmez Svankmajer'in işi olduğu anlaşılıyor ..Lift scene de tavşan deliğinden düşüş asansörle inişe dönüştürülmüş mesela. Bu versiyonu bir Disney filmiymiş gibi çocuklara izletmek ne derece doğru olur bilmem...
Vee 1988 de yaptığı '' Alice in Wonderland'' sıra dışı ve görür görmez Svankmajer'in işi olduğu anlaşılıyor ..Lift scene de tavşan deliğinden düşüş asansörle inişe dönüştürülmüş mesela. Bu versiyonu bir Disney filmiymiş gibi çocuklara izletmek ne derece doğru olur bilmem...
5 Ekim 2009 Pazartesi
2 Ekim 2009 Cuma
Tristram Shandy, Beyefendinin Hayatı ve Görüşleri '' The life and opinions of Tristram Shandy, Gentleman''
Kitap epi topu bir adamın doğumunu anlatmaya niyet etmiş. Laurence Sterne Efendi 1765-67 yıllarında daha modern roman yokken kitapçılarda, ne yapıp edip bastırabilmiş kitabını da, bir türlü şu doğum hikayesine giremiyor . Bir yazar romanın yazılışını okuyucuya nasıl anlatabilir . Karşısına alıp bak bunlar yararlandığım kitaplar, bu sözlük , işte bu hayalgücüm , raftaki kutuda çağrışımlarım var , şurdaki mektuplar da yayıncıyı ikna etmeye çalışıyor bir yandan , bak şöyle yazılıyor..Yoo Stern Efendi böyle yapmamış, kitap yağmur gibi dipnot , açıklama bekleyen parantez içi sayılar, cümle içinde söz kesen tire içi konsantrasyon bozucu başka cümleler , hınzır italik kelimeler ve binlerce romen rakamıyla birbirinden ayrılmış paragraf ya da cümlelerden örülü. Bunun yanında yayınlamaktan vazgeçip imha ettiği bölümün sayfa numaraları başka sayfalara verilmemiş . Bu yüzden örneğin 146. sayfanın yanındaki 157 . sayfaya geçince şaşırmamak gerek, okur o sayfaların yazıldığını bilsin ! Hatta bir sayfa Sevgili Yorick öldüğünde kararmıştır ..
Nüktenin, imanın sonu yoktur .. Hatta imalar sürekli cinselliği işaret eder. Hele bir burun bölümü vardır ki.. Şu İngilizlerin lafı dolandırarak, hiç bir olumsuz kelime sarfetmeden en olmayacak lafı deyivermelerinin bol bol örnekleriyle doludur kitap . Baş rol karmaşası da vardır bir yandan Toby Amca neredeyse roman arazisinin yarısına yaşadığı savaşın anılarını canlandıracak maketi kurmuş gibidir.Cocks and bull story' dir kitabın bir adı da. Kitap biter ama doğum henüz anlatılamamıştır .
Roman basım giderlerini karşılasın diye kendisine ithaf edilecek soylu hanımefendiye yağ çekmelerle ilerler.. Okuyucunun aptal yerine konduğu yavan giriş gelişme sonuç anlatımından bıkmış, anlatılacak konuların defalarca anlatıldığını artık anlatım biçimine bakmanın zamanının geldiğini bağırır. Kurgu üzerine bir kurgudur ..Zamanında pek çok tepki almış aşağılanmıştır ..
Matraktır !
Kitabın aslını burdan okuyabilirsiniz . (Allah hepimizin İngilizcesine kuvvat versin! amin! ) Eminim ki türkçeye çevrilirken zorunlu olarak sönükleşen binlerce espri saklıdır metinde .Nuran Yavuz'un çevirisiyle YKY dan bulunabilir .
Michael Winterbottom2006 da kitabı film haline getirdi. Film başrol kapma kavgasıyla başlıyor ve filmin çekilemeyişini anlatıyor . Zekice kurgulanmış . A Cock and Bull Story.
Nüktenin, imanın sonu yoktur .. Hatta imalar sürekli cinselliği işaret eder. Hele bir burun bölümü vardır ki.. Şu İngilizlerin lafı dolandırarak, hiç bir olumsuz kelime sarfetmeden en olmayacak lafı deyivermelerinin bol bol örnekleriyle doludur kitap . Baş rol karmaşası da vardır bir yandan Toby Amca neredeyse roman arazisinin yarısına yaşadığı savaşın anılarını canlandıracak maketi kurmuş gibidir.Cocks and bull story' dir kitabın bir adı da. Kitap biter ama doğum henüz anlatılamamıştır .
Roman basım giderlerini karşılasın diye kendisine ithaf edilecek soylu hanımefendiye yağ çekmelerle ilerler.. Okuyucunun aptal yerine konduğu yavan giriş gelişme sonuç anlatımından bıkmış, anlatılacak konuların defalarca anlatıldığını artık anlatım biçimine bakmanın zamanının geldiğini bağırır. Kurgu üzerine bir kurgudur ..Zamanında pek çok tepki almış aşağılanmıştır ..
Matraktır !
Kitabın aslını burdan okuyabilirsiniz . (Allah hepimizin İngilizcesine kuvvat versin! amin! ) Eminim ki türkçeye çevrilirken zorunlu olarak sönükleşen binlerce espri saklıdır metinde .Nuran Yavuz'un çevirisiyle YKY dan bulunabilir .
Michael Winterbottom2006 da kitabı film haline getirdi. Film başrol kapma kavgasıyla başlıyor ve filmin çekilemeyişini anlatıyor . Zekice kurgulanmış . A Cock and Bull Story.
Fragmanı izleyin bir bakalım ?
1 Ekim 2009 Perşembe
yeni dersaneler açılsın!
Gençlerimizin durumunu pek iyi görünmüyor. Bugün bir gencimizin IMF başkanına o mesafeden ayakkabısını isabet ettirememesi durumu üzerinde düşünmemiz lazım. Bu çocuklarımız dersanelerde testlere boğulup, lisede beden dersi görmeyip, görse de başını çevirip test işaretlediğinden ata sporumuz olan atıcılıktaki başarısızlıkları da kaçınılmaz oluyor.. Gönül isterdi ki bütün gençlerimiz şansını denesin , hepsi birden o converslerini aynı anda sahneye yığsın .. Eğer okullarda ata sporumuz geliştirilemiyecekse yeni dersaneler açılsın !
Alice adlı mühim küçük kız
''Alice Harikalar Diyarında'' müthiş bir kitap. Kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum .11-12 yaşlarımdan beri elimde olan bir baskısı var . Ne yazıkki resimsiz . 1978-79 da Balıkesir' de bahçelievler mahallesinde çocukların ellerinde dolaşmış bende takılmış yeşil ciltli bir baskı . Altın Kitaplardan çıkmış . ''Aynalar odası'' da var hem içinde .
Alice meraklı, şaşkın, pes etmeyen, eğitilme aşamasında kafası karışmış bir kız . Tüm karmaşanın içinde ayakta durmaya çalışıp, karşısına çıkan her tuhaf varlığı yargılamadan anlamaya çalışan , ilk defa duyduğu gördüğü ne varsa hemen temelden araştırmaya girişen sorgulayan bir çocuk . Ona kaba ve saygısız davranan pek çok yaratık karşısında kızmaktan çok şaşkınlık duyan , durumu tamamıyle anlayınca kendi onları halinde bırakarak yanlarından sessizce ayrılan Alice ..
Hele o tavşan deliğinden düşüş olayı ..Bu müthiş bir imge benim için . Yaşamın tam manasıyle doğumla başlaması .. Doğum kanalından başka bir dünyaya geçiş yolculuğu.. Saatine bakıp kraliçenin kroket partisine geç kaldığından bahseden beyaz tavşanın peşinden meraklanıp tavşan deliğine giren ve düşmeye başlayan Alice ..Düşüşün ilk zamanlarında etrafın karanlık oluşu , yavaş yavaş düştüğü deliğin duvarlarında bazı rafların olduğunu hatta bu raflarda birbirinden ilginç ve garip eşyanın dizili olduğunu farkedişi.. Düşmenin uzun süre devam edişiyle bu duruma alışmaya başlayıp bunun bir tür ilerleme biçimi olduğunu düşünmesi ..
Düşüş - doğum bağlantısı .. Dünya değişirken , biz büyürken , yaşamı başka bir haliyle yaşamaya başlarken hissettiğimiz düşüş hissi ..Sonraları bu düşüşe alışışımız ..
(Türkçede düş ve düşmek ile ilginç şakalar yapılabilir mesela ..Alice sürekli bulduğu iki benzer sesli kelimeyle ne kadar ilginç şakalar yapılabileceğini söyler durur da.)
Kitapta geçen Snarkların peşinde bir blog buldum . Bu snarklar da acayip şeyler doğrusu ..Yanımda kitap olmadığı için yeterince iyi anlatamayacağım ama bu snarklar yakalandıklarında Boojum da çıkabiliyorlarmış ..İşte bunlarla karşılaşmak istemeyiz hiç ımmm!
Bir de education alice var..
29 Eylül 2009 Salı
sabah sabah !
Sabah yürürken tutmuş uhuyla ayakkabısının ön ucundan ayrılan tabanı yapıştırmaya çalışıyordu .. Uhunun anlattığına bakılırsa hemen olup bitmiş .. Ayakkabı bunun uzun hikaye olduğundan bahsetti ..
28 Eylül 2009 Pazartesi
25 Eylül 2009 Cuma
İşte böyle
Sabah 7 de sinek 7 den yola çıktım .. Yeni serilmiş gün yumağında ilerlerken, boş çayırdan gelen bir koku burnumu dürttü .. İncir yaprağı kokusu biraz kurumuş olanlardan ..O da benim kokumu içine çekmiş olmalı ..Tohumlarını eteklerine serpmiş pembe pembe bir karabiber ağacı önünden geçerken dikkatle süzdü beni Geçtikten sonra hala bakıyor mu diye döndürdüm başımı evet hala bakıyordu .. Birazdaha ilerleyince ağlayan dut ağacının yanına ulaştım .. Baktım bütün gece ağlamış yine ...Ne olacak zavallının hali bilmiyorum . Biraz durdum yanında o da durdu ..Daha fazla kalmak isterdim ama işe yetişmem gerekliydi ..İşte böyle, işte böyle ...
24 Eylül 2009 Perşembe
Behind the Gare Saint-Lazare
Balakov ' dan klasikler serisini izlemek isterseniz .. Henri Cartier Bresson' dan ''Behind the Gare Saint-Lazare''.. Ben hayranım bu tür işlere :)
23 Eylül 2009 Çarşamba
20 Eylül 2009 Pazar
sabah sabah !
''Modern gazetecilik hakkında söylenecek olumlu pek çok şey var aslında. Eğitimsiz insanların görüşlerini yayınlayarak toplumun cahil kesimiyle temas halinde olmamızı mümkün kılıyor. Güncel olayların arşivini oluşturarak bize bu olayların ne kadar önemsiz olduğunu gösteriyor .Gazeteciler gereksiz olanı tartışıyor , böylece kültür için neyin gerekli neyin gereksiz olduğu açığa çıkıyor..''
Oscar Wilde
..
14 Eylül 2009 Pazartesi
so what?
Bu yıl İstanbul Bienali'nin bir sorusu var .. İnsan neyle yaşar ?
Küratörlerden WHW ( what, how,for whom) gurubunun ise üç sorusu var :
Ne? Nasıl ? Kim için ?
İnsan neyle yaşar ?
Bazı yanıtlar daha yakın, bazıları uzak .. Başka zamanlarda yanıtlarımız aynı olacak mı?
Ama önemli olan soru sorabilmek .. Yanıt alabilmek kendinden .. Bir soruyla yola çıkıp yanıtı bulana dek peşinden kopmamak ..
Bazı sorular var insanı zorluyor ..
Mesela ne ya da kim ?
Yanıt : .... E biraz biraz biliyoruz artık
Ya ikinci soru ?
Nasıl ?
İşte sorunu esaslısı . Nasıl yaşanır , yaşadım , yaşıyorum ,yaşamalı..
Biraz hazır formüllerden faydalansak da en iyi yanıt kendi formülümüzle çıkıyor bu tür sorularda ..Soruya bu şekilde yaklaşıp doğru demiyorum en iyi yanıtı almak mümkün sanırım ..Bunca yıl biraz formül birikmiştir defterde .. Verilenleri yerine yerleştiriyoruuuuuz .. O da ne? Başa döndük !
Zor soruları geçelim zaman artarsa yine üzerinde çalışırız ..gelelim son soruya :
Kim için ?
OoooOoOoo! Kolay gibi görünüyor ..Bir hinlik olmasın ? Ne kastediyor acaba ? Bak şimdi ! Başa döndük yine..
İnsan neyle yaşar ?
nasıl yaşar ?
kim için yaşar?
WHW nin düzenlediği sergi başlıkları da çarpıcı ..
"Project: Broadcasting, dedicated to Nikola Tesla/Proje: Yayım, Nikola Tesla anısına" (Teknoloji Müzesi, Zagreb, 2002); "Looking Awry/Yamuk Bakmak" (apexart, New York, 2003); "Repetition: Pride and Prejudice/Tekrar: Kibir ve Önyargı" (Gallery Nova, Zagreb, 2003); "Side-effects/Yan Etkiler" (Çağdaş Sanat Müzesi Sergi Salonu, Belgrad, 2004); "Collective Creativity/Toplu Yaratıcılık" (Kunsthalle Fridericianum, Kassel, 2005); "Normalization, dedicated to Nikola Tesla/Normalleşme, Nikola Tesla anısına" (Gallery Nova, Zagreb, 2006); "Here and Now Real, Not Yet Concrete" (Mala Galerija, Modern Sanat Müzesi, Ljubljana, 2006); "Ground Lost/Kayıp Zemin" (Forum Stadtpark, Graz ve Nova Galerisi, Zagreb, 2007); "All Dressed-up With Nowhere to Go/Giyinip Hazırlandık Ama Gidecek Bir Yer Yok" (TranzitDisplay Gallery, Prag, 2007); "Vojin Bakić" (Grazer Kunstverein ve Gallery Nova, 2008)
Küratörlerden WHW ( what, how,for whom) gurubunun ise üç sorusu var :
Ne? Nasıl ? Kim için ?
İnsan neyle yaşar ?
Bazı yanıtlar daha yakın, bazıları uzak .. Başka zamanlarda yanıtlarımız aynı olacak mı?
Ama önemli olan soru sorabilmek .. Yanıt alabilmek kendinden .. Bir soruyla yola çıkıp yanıtı bulana dek peşinden kopmamak ..
Bazı sorular var insanı zorluyor ..
Mesela ne ya da kim ?
Yanıt : .... E biraz biraz biliyoruz artık
Ya ikinci soru ?
Nasıl ?
İşte sorunu esaslısı . Nasıl yaşanır , yaşadım , yaşıyorum ,yaşamalı..
Biraz hazır formüllerden faydalansak da en iyi yanıt kendi formülümüzle çıkıyor bu tür sorularda ..Soruya bu şekilde yaklaşıp doğru demiyorum en iyi yanıtı almak mümkün sanırım ..Bunca yıl biraz formül birikmiştir defterde .. Verilenleri yerine yerleştiriyoruuuuuz .. O da ne? Başa döndük !
Zor soruları geçelim zaman artarsa yine üzerinde çalışırız ..gelelim son soruya :
Kim için ?
OoooOoOoo! Kolay gibi görünüyor ..Bir hinlik olmasın ? Ne kastediyor acaba ? Bak şimdi ! Başa döndük yine..
İnsan neyle yaşar ?
nasıl yaşar ?
kim için yaşar?
WHW nin düzenlediği sergi başlıkları da çarpıcı ..
"Project: Broadcasting, dedicated to Nikola Tesla/Proje: Yayım, Nikola Tesla anısına" (Teknoloji Müzesi, Zagreb, 2002); "Looking Awry/Yamuk Bakmak" (apexart, New York, 2003); "Repetition: Pride and Prejudice/Tekrar: Kibir ve Önyargı" (Gallery Nova, Zagreb, 2003); "Side-effects/Yan Etkiler" (Çağdaş Sanat Müzesi Sergi Salonu, Belgrad, 2004); "Collective Creativity/Toplu Yaratıcılık" (Kunsthalle Fridericianum, Kassel, 2005); "Normalization, dedicated to Nikola Tesla/Normalleşme, Nikola Tesla anısına" (Gallery Nova, Zagreb, 2006); "Here and Now Real, Not Yet Concrete" (Mala Galerija, Modern Sanat Müzesi, Ljubljana, 2006); "Ground Lost/Kayıp Zemin" (Forum Stadtpark, Graz ve Nova Galerisi, Zagreb, 2007); "All Dressed-up With Nowhere to Go/Giyinip Hazırlandık Ama Gidecek Bir Yer Yok" (TranzitDisplay Gallery, Prag, 2007); "Vojin Bakić" (Grazer Kunstverein ve Gallery Nova, 2008)
11 Eylül 2009 Cuma
eylül, marry poppins, müzik, babam
Dün gece Tolga yatakta kendi kendine oyalanırken ''Anne şimdi sana ölmüş biri telefon etse ne yapardın ?'' diye sordu aniden...
-....
''Mesela baban arasa ..''dedi
-...
''Babanın sesini hatırlıyor musun ?''
Birden aklıma geldi , babamı kaybettiğim gündü.. Tam ondokuz günyumağı kutusu açılmış..
Gittiğinde yanında değildim ..Buraları geçiyoruz ..Şu gümüş ipi biraz çekelim ..Daha baştaki sayfalara dönelim ..
Babamın beni şaşırttığı ilk olay : Yarım yamalak hatırlıyorum ~~Bir gece kardeşimle ben halıya uzandık gözlerimizi sanırım mendille kapatmıştı babamla annem .. Mendli kaldırdıklarında avizenin sarı ışığını, babamın ayakta durmuş kocamanlığını, havada hiçbirşeye deymeden duran bir bardak ve içinden dökülen küçük şekercikleri gördüğümü hatırlıyorum. Babamın bunu nasıl yaptığını anlayamamıştım ama müthiş adammış !Şekerleri toplarken bi numara olup olmadığı gelmemişti aklıma, tadları mükemmeldi çünkü ~~
Müzik çok önemliyi.. Bana sabahları işe gitmeden bir marş öğretir , akşama geldiğinde öğrenmişmiyim kontrol ederdi (Dağ başını duman almış ,Ankara Ankara güzel Ankara , Yaslı gittim şen geldim vb.) Şehrin tek ve nefis şeylerle dolu oyuncakçısı ) Nadir' den bana küçücük bir piyano almıştı ..Love story' nin melodisini çalmaya çalışırdık beraber ..Pikapla tanıştık sonra babam plakları durdurup durdurup sözleri yazmaya uğraşırdı ..
Ve her hastalanıp annemin salona hazırladığı prenseslere layık yatağa yereleştirildiğimde akşam işten dönen babamın getireceği kitabı beklerdim .. Bir defasında Marry Poppins'i getirdi.. Bu kitabın yaşamımda öyle derin izleri varki ..
Sesini hatırlıyorum, şimdi bi seslense şöyle ön odadan vişne istese buzdolabından ..
-....
''Mesela baban arasa ..''dedi
-...
''Babanın sesini hatırlıyor musun ?''
Birden aklıma geldi , babamı kaybettiğim gündü.. Tam ondokuz günyumağı kutusu açılmış..
Gittiğinde yanında değildim ..Buraları geçiyoruz ..Şu gümüş ipi biraz çekelim ..Daha baştaki sayfalara dönelim ..
Babamın beni şaşırttığı ilk olay : Yarım yamalak hatırlıyorum ~~Bir gece kardeşimle ben halıya uzandık gözlerimizi sanırım mendille kapatmıştı babamla annem .. Mendli kaldırdıklarında avizenin sarı ışığını, babamın ayakta durmuş kocamanlığını, havada hiçbirşeye deymeden duran bir bardak ve içinden dökülen küçük şekercikleri gördüğümü hatırlıyorum. Babamın bunu nasıl yaptığını anlayamamıştım ama müthiş adammış !Şekerleri toplarken bi numara olup olmadığı gelmemişti aklıma, tadları mükemmeldi çünkü ~~
Müzik çok önemliyi.. Bana sabahları işe gitmeden bir marş öğretir , akşama geldiğinde öğrenmişmiyim kontrol ederdi (Dağ başını duman almış ,Ankara Ankara güzel Ankara , Yaslı gittim şen geldim vb.) Şehrin tek ve nefis şeylerle dolu oyuncakçısı ) Nadir' den bana küçücük bir piyano almıştı ..Love story' nin melodisini çalmaya çalışırdık beraber ..Pikapla tanıştık sonra babam plakları durdurup durdurup sözleri yazmaya uğraşırdı ..
Ve her hastalanıp annemin salona hazırladığı prenseslere layık yatağa yereleştirildiğimde akşam işten dönen babamın getireceği kitabı beklerdim .. Bir defasında Marry Poppins'i getirdi.. Bu kitabın yaşamımda öyle derin izleri varki ..
Sesini hatırlıyorum, şimdi bi seslense şöyle ön odadan vişne istese buzdolabından ..
3 Eylül 2009 Perşembe
Madame Tutli-Putli

Madame Tutli-Putli 2007 Stop motion - anime kısa film dalında Akademi ödülünü kazanmış . Jason Walker nasıl yapıldığını ayrıntısıyla göstermiş sitesinde . Kuklalara gerçek insan gözleriyle hazırlanmış görüntülerin montajlanmasıyla ortaya çıkarılmış ..
2 Eylül 2009 Çarşamba
püf !

Eveeeet gezegende geçen onlarca yıldan sonra evrenin değişmez doğrusu olan 42 söz konusuyken insan bi güzel aldatıldığını biraz geç de olsa farkediveriyor. Farkedişde bir anidenlik tadı var , bu yüzden anlıyor demeliydim ( ve çabuk anlasaydık farketmiş olurduk !) .. Doğruluğu belirleyen güçler ( bankacılar ve politikacılar ) olduğundan inançlı olmak önemli bir erdem buralarda. Ahlak, demokrasi, adalet, eşitlik ,iyilik ve doğrular gezegenin en değerli elemanları .. Ve teknik açıdan kusursuz olarak saf kumdan yapılmış bu mükemmel kaleler sayesinde gezegende harikulade bir düzen kurulmuş durumda .. Bu yüzden püflemenin ve de oflamanın hiç gereği yok , yoksa var mı :?..
28 Ağustos 2009 Cuma
içses kardeşler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)