7 Haziran 2009 Pazar

ilk yumak



Maşa ile alınan gün yumaklarından biri serildi . İzmir' de teslim aldığım gün kutusundan çıkan yumak sıcaklığı merkeze doğru ^34 santigrad dereceyi buldu .


İstanbul'dan bir arkadaşım Ümran, çocukluğumda annemin yetiştirdiğini hatırladığım bir bitkiden üretmem için bir yaprakcık göndermiş . Kırmızı çiçekli ve yassı dikensiz su depolayan yaprak gövde şeklinde bir bitki . Ev içlerinde görüyorum daha çok, annemin ki de merdiven başında dururdu .. Çok mutlu oldum uzun bir yoldan ve uzun bir zaman öncesinden yani iki boyutu aşıp gelmiş bana . Sevgili Ümran, benim için anlamını bilmeden ama kalpten gönderdiğin bu armağanı gözüm gibi koruyup yaşatmak niyetindeyim . Tohum taşıyıcı , bikileri çoğaltabilen yaşatabilen insanlar var . Bu iş biraz empati ,biraz bilgi gerektriyor , ayrıca sabır ve emek de..


Bir bitki öldüğünde kedimiz ya da balığımızı kaybetiğimiz gibi üzülmüyoruz .. Bu neden böyle acaba .. Bizimle iletişim halinde olmadıklarına emin miyiz ? Bu ilginç olurdu .. Bunu denemek de fayda var .. Arık daha iletşime açık olmaya başlıyorum bakalım neler olacak !


Bu arada bitki dünyasıyla ilgili John Fowles'in '' Ağaç ve doğanın doğası'' adında bir kitabını okumuştum yeniden ona ulaşıp okumak iyi olacak. Doğa ile ilişkimiz oldukça hiyerarşik ..Bu konudaki farkındalığı yeniden ele alınması gerek bence ..


Georg Dionys Ehret (1708-1770) botanik çizimlerini BibliOdyssey adlı blog aracılığıyla gördüm .. Ümran' ın gönderdiği bitkinin adını bilemiyorum şimdilik . Annem Şubat çiçeği derdi . Araştırıyorum : )


BibliOdyssey son zamanlarda içinden çıkmayı istemediğim bir cennet gibi !


Sm0ky de bir ilk kattı bu yumakta yaşamına Artık her yumak serildiğinde 08m 30.santimde bir fotoğraf çekecek ve flicker da o gün paylaşacak . Burdan izlenebilir .











1 yorum:

  1. Ümran okudu, bişiler hissetti, buraya yapıştırayım diye bana gönderdi.

    Ben ham mideli yaratık, yazının altında okumak için, okumadım...


    Bir deneme yazmıştım: Mor zambak! Başlıklı.

    “Sevgili Dostum;

    Mor zambaklar sana neyi hatırlatır? Ya da herhangi birşeyi hatırlatır mı?

    Ben nerde mor zambak görsem aklıma “ölüm” geliyor.

    “Allah’ ın unuttuğu yer” deyimi sanki Van’ ın Özalp İlçesi için söylenmişti!

    -ki büyük kentlerle kıyaslarsak,şimdi, burdan bakınca da Allah’ ın pek hatırladığı yok gibi!-

    Taşlı toprağında, mor zambaktan başka çiçek yetişmezdi.O da uzak dağlarda.O kadar uzak ki; bazen, acaba İran sınırını geçtik mi, diye düşündürecek kadar uzak dağlarda...

    Mor zambak!

    Kardeşimin mezarını ziyarete gittiğimiz zaman götürebileceğimiz tek çiçek!

    Sana anlatmadım. Kardeşimin neden öldüğünü de bilmezsin sen. Zatürre oldu ama zatürreden ölmedi. Özalp’ ta doktor yoktu zaten. Van’ da bulabildiğimiz, babam gibi orda “Şark hizmeti” ni yapmaya gelmiş, uzman olmayan bir doktorun, test yapmadan vurduğu “penisilin” den öldü!

    Oralarda yaşayan aileler belki de bu yüzden çok çocuk yapıyorlardı; kim bilir!

    O uzak dağlardan getirene kadar kurumasın diye yanımda su dolu sürahi götürürdüm, biliyor musun?..(Çocuk aklı işte! Mezarın üzerine bıraktıktan sonra solduklarını gördüğüm halde...)

    Mor zambak!

    Bir defasında köküyle sökmüştüm de kardeşimin mezarının başucuna dikmiştim. Tutmuştu da!

    Arsızdı; ölüm gibi!

    Kökleri o kadar uzundu ki; ardımızdan, taa İstanbul’a kadar; Şişli Etfal Hastanesi’ nde ölü yıkamakla görevli insanların işi bırakma eylemi olduğundan ve gasilhaneden alabilmek için benim yıkamak zorunda kaldığım yeğenimi, ellerimle gömdüğüm mezarına kadar uzanmıştı.

    Mor zambak!

    Ölüm, unutulmuşluk, eziyet, mezar, gözyaşı, mezartaşı,toprak,uzaklık, acı, ilgisizlik,isyan, yalnızlık, umarsızlık, seçeneksizlik ve suçlu...

    Suçlu?

    Hiç sevmedim mor zambakları ve hatta moru bile...

    “Anlar” yaşanıyor ve geçiyor. Kullanıla kullanıla aşınıyor, eskiyor hatta öldü sanılıyor. Ama bir mor zambak aniden tamir ediyor ve diriltiyor; olanca diriliğiyle karşımızda, içimizde, yüreğimizde buluveriyoruz..

    Hiç olmadık yerde ve anda!

    Mor zambağın olma ihtimalinin olduğu her yer ve her zamanda...

    Bunlar geçmişimizde kalan ve sadece mor zambak görüldüğünde hatırlanan “anlar”

    Ya henüz yaşamadığımız ve yaşantımızda daha kim bilir ne izler bırakacak olan “anlar”

    Asıl korkulası olanlar onlar!

    Kim bilir daha ne çiçekler, neler canlandıracak gözümüzde ve yüreğimizde...

    Üstelik gözümüz ve yüreğimiz hala geçmişteki “anlar” ın yorgunuyken...

    Bana sakın bir daha mor zambak yollama dostum, olur mu? Bulabilirsen eğer gelincik yolla!

    GELİNCİK

    Bir gelincik olsam baharda,

    Açsam kıpkırmızı.

    Başımı toprağa dayasam yağmurda,

    Yatsam kıpkırmızı.

    Savrulsam oradan oraya rüzgarda,

    Essem kıpkırmızı.

    Çiğ yağsa üstüme sabah ayazında,

    Üşüsem kıpkırmızı.

    Yalnızlığım büyüse gecenin karanlığında,

    Korksam kıpkırmızı.

    Ama sabah olduğunda,

    Ama güneş doğduğunda,

    Ama ben uyandığımda,

    Kalksam kıpkırmızı.

    Ezilmeden, yenilmeden,

    Kırılmadan, incinmeden

    Hergün yeniden doğsam,

    Doğsam kıpkırmızı...

    Mor zambağı hiç sevmiyorum hatta moru bile!

    Kırmızıyı seviyorum dostum ve gelinciği..

    Sevgiler; yürek dolusu…”

    Bu yazımda sözünü ettiğim gibi: “Bunlar geçmişimizde kalan ve sadece mor zambak görüldüğünde hatırlanan “anlar”

    Ya henüz yaşamadığımız ve yaşantımızda daha kim bilir ne izler bırakacak olan “anlar”

    Asıl korkulası olanlar onlar!

    Kim bilir daha ne çiçekler, neler canlandıracak gözümüzde ve yüreğimizde...

    Üstelik gözümüz ve yüreğimiz hala geçmişteki “anlar” ın yorgunuyken...”

    Sıradan bir “yılbaşı çiçeği” dalı senin gözünde ve yüreğinde bir anı canlandırmış…

    İşte böyle arkadaşım.

    Van’da yaşayan fotoğrafçı bir arkadaş da bana daha geçenlerde iki tane ters lale soğanı yolladı. Van toprağı ile birlikte.

    Sanıyorum hissettiklerim seninkinden farklı değildi.

    O nedenle çok iyi anlıyorum seni…

    Sevgiyle.

    YanıtlaSil