18 Haziran 2009 Perşembe



Tilki sustu ve küçük prense uzun uzun baktı:

- Ne olursun.. Evcilleştir beni, dedi.
- Bunu sevinerek yaparım, diye karşılık verdi küçük prens. Ama zamanım
sınırlı. Keşfetmem gereken dostlar, tanımam gereken bir sürü şey var.
- İnsan yalnız evcilleştirdiği şeyleri tanıyabilir, dedi tilki. İnsanların hiç
bir şeyi tanımaya vakitleri olmuyor. Satıcılardan olmuş bitmiş şeyleri satın
alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığı için, insanların dostları da yok
artık. Sen bir dost edinmek istiyorsan, evcilleştir beni!
- Ne yapmam gerek bunun için, dedi küçük prens.
- Çok sabırlı olman gerek, diye karşılık verdi tilki. Önce benden biraz uzağa
oturursun, şöyle, otların üstüne. Ben sana göz ucuyla bakarım, sen bir şey
söylemezsin. Konuşmak, anlaşmazlıkların kaynağıdır. Ama, her geçen gün, biraz
daha yakın oturabilirsin..
- Küçük prens, ertesi gün yine geldi.
- Yine aynı saatte gelsen daha iyi olurdu, dedi tilki. Örneğin, ikindiyin saat
dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe de,
içimdeki mutluluk çoğalır. Dört oldu mu, telaşlanır, meraklanırım; mutluluğun
değerini keşfederim! Ama, herhangi bir saatte gelecek olursan, yüreğimi hangi
saatte giydirmem gerektiğini hiçbir zaman bilemem.. Her şeyin bir yolu,
yordamı olmalı.
- Yol, yordam nedir? dedi küçük prens.
- Bu da çoktan unutulan bir şey, dedi tilki. Bir günün öbür günlerden başka
olduğunu, bir saatin öbür saatlerden değişik olduğunu belirleyen şeydir. Benim
avcılarım, yol yordam nedir bilirler. Örneğin perşembe günleri, köyün
kızlarıyla dansa giderler. Onun için perşembe çok güzel bir gündür. Bağa kadar
dolaşmaya çıkarım. Eğer avcılar rasgele bir gün dansa gitselerdi, günler hep
birbirine benzer, benim de hiç tatil günüm kalmazdı.

Küçük prens, bunu üzerine tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı yaklaştığında
da, tilki:

- Ah, dedi.. ağlayacağım nerdeyse..
- Suç senin, dedi küçük prens, ben sana kötülük etmek istemiyordum. Ama, seni
evcilleştirmemi kendin istedin..
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Ama ağlayacaksın! dedi küçük prens.
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Öyleyse bir şey kazanmış olmadın.
- Kazandım, dedi tilki, buğdayların rengi yüzünden.

Sonra, şunu ekledi:

- Git güllere bir daha bak. Göreceksin ki, senin gülün dünyada bir tanedir.
Bana "Allaha ısmarladık" demeye gel; ben de sana bir sır armağan edeceğim.

Küçük prens gidip güllere bir kez daha baktı.

- Siz hiç de benim gülüme benziyor değilsiniz, daha hiç bir şey değilsiniz,
dedi onlara. Kimse sizi evcilleştirmiş değil, siz de kimseyi
evcilleştirmemişsiniz. Benim tilkiden eskiden nasılsa öylesiniz siz. O da yüz
bin başka tilkiden değişik yanı olmayan bir tilkiydi. Ama ben onu kendime dost
edindim ve şimdi o, dünyada bir eşi daha olmayan bir tilkidir.

Güller oldukça utanmışlardı.

- Sizler güzelsiniz, ama içiniz boş, diye sürdürdü sözünü küçük prens. İnsan
ölemez sizin için. Evet, rasgele gelip geçen birisi, benim gülümü sizlerden
ayırt etmeyebilir. Ama benim gülüm tek başına silzerin tümünden önemlidir,
çünkü o benim suladığım çiçektir. Çünkü o benim kavanozun altına koyduğum
çiçektir. Çünkü o benim paravanla örttüğüm çiçektir. Çünkü onun tırtıllarını
ayıklayan benim (sonradan kelebek olacak bir ikisi dışında.) Çünkü o, benim
yakınmalarını ya da böbürlenmelerini, hatta arada susuşlarını dinlediğim
çiçektir. Çünkü o benim gülümdür.

Sonra yine tilkiye döndü:

- Hoşça kal, dedi
- Sen de, dedi tilki. İşte sana vereceğim sır. Hem de çok basit: kişi ancak
kalbiyle görür. Göz hiç bir şeyin özünü göremez.

Küçük prens, unutmamak için tekrarladı:

- Göz, hiç bir şeyin özünü göremez.
- Sen gülüne bu kadar çok zaman harcadığın içindir ki gülün önemi böylesine
çoğaldı.
- Ben gülüme bu kadar çok zaman harcadığım için.. dedi küçük prens, unutmamak
için.
- İnsanlar bu gerçeği unuttular, dedi tilki. Ama sen unutmamalısın.
Evcilleştirdiğin kim olursa olsun, sen ondan sorumlusundur artık. Sen şimdi
gülünden sorumlusun.
- Ben, şimdi gülümden sorumluyum, diye tekrarladı küçük prens unutmamak için.