9 Haziran 2009 Salı

Volkswagen kaplumbağası


Bir volkswagen' iniz varsa : (Bug, Kaefer, Kaplumbağa,,,) sabahları işe hangi taşıtla gideceğiniz pek belli olmuyor. Dedemiz bazı sabah yerinden kımıldamak istemez ya da biraz ilerleyip ben burda kalayım sen devam et başının çaresine bak der . Bazı zamanlar da arızalansa bile evin önüne kadar bir şekilde getirip bırakır. Bu değişik bir ilişki . Klasik bir otomobil- insan ilişkisinde nedir : sabah anahtarı çevirirsin ve iş yerine nasıl gittiğini hatırlamazsın bile, otomobil yok olur gider .. Vosvos' la sahibi arasında ise dikkat isteyen organik- biyorobotik bir ilişki var . Sesini dinlemek empati yapmak gerek .. Geniş gönüllü , maceraya açık, cesur olmakve mekaniğe ilgi duymakda da çok fayda var ..
Vosvoslar sadece sahibinin elindeyken gerçek performansını sergiliyor.. dedenin kişiliği oturmuş artık..

Bu sayede sabah işe gelbildik , bizimki bir ağaç altında etraftaki kedileri seyrediyor ben işimi bitirene dek .. Akşamüstü Cemal Usta' nın ziyaretine gidelim diyoruz birlikte bakalım afiyette mi : )

Bu gün açılıp da içine girdiğim susam müthiş ! lines and colors: resim, çizim, illüstrasyon, sergi haberleri , müzeler ..

2 yorum:

  1. 1975'di yanlış hatırlamıyorsam.

    Babam hem ehliyetini ve hem de arabasını yeni almıştı. "Yeni" derken, arabanın "sıfır" falan alındığı gelmesin akla; 1951 modeldi tastamam.

    Babamın anlattığına göre aslında 2. Dünya Savaşı'ndan önce üretilmiş. Daha da eskiymiş modeli yani. Savaş çıkınca piyasaya sürülmemiş, savaş bittikten sonra, 1951 yılında satılmaya başlanmış. Bu arada araba 1951 model ama bizim olduğu yıl da öyle 1955 falan değil, yanlış anlaşılmasın. Yıl 1975.

    Çok güvenli ortamlarda kullanılmak üzere üretildiği için kapılarında kilit falan yoktu arabamızın(!) Camları da kayışla açılıp kapanıyordu. İçte, camın dibinden pantolon kayışı gibi kösele kayışlar çıkıyordu ve siz onu çekince cam kapanmaya başlıyordu. Kapanınca kayışın camın dibindeki çıkıntıya denk gelen deliğini o çıkıntıya sabitliyordunuz. Epeyce meşakkatli bir işti ve o yüzden pek açmağa yeltenmezdi aile bireyleri...Açtığımızda kapatmaya üşendiğimiz için öylece bırakırdık bazen ve sabah babamın işe giderken arabada gecelemiş tavuk ya da kedileri kovalarken çıkardığı gürültüyle uyanırdık genellikle.

    Alışverişe çıkmıştık birgün ve arabayı da boş bulduğumuz bir dispanserin parkına bırakmıştık. Döndük ve araba bindik. Babam marşı çevirmeye başladı. Dokuza kadar saydım bıraktım sonra. kaçıncıda çalıştı hatırlamıyorum o yüzden. Araba hareket etti ancak bir tuhaflık vardı. sanki gitmek istiyormuş da gidemiyormuş gibi. Babam anlamaya çalışırken camdan dışarıya baktım. Bir kaç kişi bize doğru koşuyordu. Arkaya baktım kıpkırmızı, pırıl pırıl bir araba vardı tam arkamızda. Ama, o da ne? O da bir tuhaftı; arkası dönüktü bize. Sanırım babam da tam o an farketti ki durdurdu arabayı. Hep birlikte indik aşağıya.

    Babam ya da kırmızı aracın sahibi parkederken fazla sokulmuşlar birbirlerine ve ikisinin de arka tamponu içiçe geçmiş. Biz otoparktan beri o kırmızı aracı çekermişiz meğerse.

    Bu anıyı neden anlattım biliyor musun?

    O pırıl pırıl, kıpkırmızı araç bir volkswagen'di ve ben ilkkez o gün tanışmıştım bir volkswagenle :)

    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  2. Sizinki çok ilginçmis Ümran :) Sen kalk beğendiğin vosvosu tak koluna eve götürmeye çalış .. Var bunlarda bişiyler ya hadi hayırlısı :)

    YanıtlaSil